Çocukların Cinsel İstismarı Konusunda 9 Nisan 2018 Tarihli Türk Ceza Kanunu Değişiklik Tasarısı Üzerine Adli Tıp Uzmanları Derneğinin Görüşleri

Cinsel şiddet, dünyada her yıl milyonlarca insanı etkileyen, toplumun her kesimini ilgilendiren, yaygınlığı, birey ve toplum üzerine olumsuz etkileri nedeniyle birden çok alanda mücadele edilmesi gereken önemli bir halk sağlığı sorunudur. Çocuklara yönelik cinsel istismar, çocuklara büyük ve kalıcı hasarlar veren ve ülke genelinde çok sık gerçekleşen bir suçtur.

Cinsel suçlar bireylerde ve toplumda büyük ve geri dönüşümsüz kalıcı etkiler yaratmakta olup yasal düzenlemelerin adil ve toplum vicdanını karşılayacak şekilde olması beklenir. Yasal düzenlemelerdeki yetersizlikler uygulamada sıkıntı yaşanmasına ve olumsuzluklara neden olmakta ve bu da yasal değişikliklere gidilmesine neden olmaktadır.

Yasal düzenlemeler yapılırken konunun uygulayıcılarının görüşlerinin alınmasının yasaların oluşturacağı yeni olumsuzlukları azaltabileceğine inanmaktayız. Bu amaçla 13 Uzmanlık Derneği, Meslek Birliği, Sendika ve Sivil Toplum Kuruluşu tarafından hazırlanan “Çocuğun Cinsel İstismarı Suçu ve Bu Suçun Yargılanması ile Çocuk Koruma Sistemine İlişkin Değişiklik Önerileri” başlıklı kitapçığın yasal düzenlemeler yapılırken dikkate alınması gerektiğini düşünmekteyiz. Çocuğun cinsel istismarı suçu ile ilgili değişiklikleri içeren “Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı” 09.04.2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulmuş olup, tasarıda olumlu düzenlemeler bulunmakla birlikte yeni sorunlara ve olumsuzluklara neden olabilecek düzenlemeler olduğu görülmektedir.

Cinsel saldırı/istismar suçları ile ilgili olarak son Türk Ceza Kanunu’nun 2005 yılında uygulanmaya başlamasının ardından 2005, 2014, 2015, 2016 yıllarında önemli değişikliklere gidilmiştir. Son olarak hazırlanan tasarının da cezaları arttırmanın cinsel suçları azaltabileceği yaklaşımına dayandığı görülmektedir. Oysa toplumsal ve mesleki pratiğimizde cezaların arttırılmasının cinsel suçları önleyemediğini izlemekteyiz.

Tasarı; çocuğa yönelik cinsel istismar eylemlerinin hepsini içerecek biçimde cezaları ağırlaştırmamaktadır. Ancak 103. madde ile düzenlenen 15 yaşını doldurmamış çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarının bazıları için cezanın miktarını arttırırken müebbet ya da ağırlaştırılmış müebbet cezası getirmektedir. Bazı suçlarla ilgili, özellikle de 15 yaşını dolduran çocuklara yönelik cinsel istismar suçları ile ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Buradan çocukların yakın çevresindeki istismar suçlularının eylemlerinin “reşit olmayanla cinsel ilişki” kapsamında değerlendirilmesine devam edileceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, rızanın söz konusu bile edilemeyeceği istismar olgularında, mağdur çocuğun rızasının varlığının tartışılmasına ve 104. maddede öngörülen cezaların azlığı nedeniyle de indirim ve erteleme ile faillerin hapis cezasının infazına geçilmeden serbest kalmasına devam edilecek anlamına gelmektedir.

Bir diğer önemli sorun da, Türk Ceza Kanunu’nun çocukları da istismar suçunun faili olarak görmesidir. Çocukların gelişimlerinin bir parçası olan akranlar arası cinselliğin öğrenildiği ve deneyimlendiği eylemler sebebiyle ağır ceza tehdidi ile karşı karşıya kalabilecektir. Çocuk ve çocuk istismarı tanımlarının uluslararası sözleşmelerden farklı algılanması ve değerlendirilmesi özellikle on beş yaş üstü çocuklara karşı işlenen suçlarda; çocukların erişkinlerle benzer biçimde değerlendirilmesine yol açacaktır. Akranlar arasında rızaya dayalı olarak gerçekleşen cinsel eylemler cinsel şiddet davranışı olarak değerlendirilmeye devam etmektedir. Yakın yaşlardaki çocukların flört veya merak nedeniyle ve gelişimlerinin doğal bir parçası olarak gerçekleştirdikleri eylemler ağır cezalar ile karşılanmaktadır. Bu yapıldığı takdirde çocukların cinsel istismardan korunmasını amaçlayan düzenlemeler çocukların zarar görmesine ve orantısız sonuçlar doğmasına neden olmaya devam edecektir.

Çocuğun cinsel istismarı başlığı altındaki yapılacak tüm düzenlemeler, failin yetişkin olması durumunda 18 yaşına kadar bütün çocukları kapsayacak biçimde düzenlenmelidir. Çocuklar ceza sorumluluğu açısından değil güvenlik tedbiri uygulanması açısından ele alınmalı ve çocuklara suçlu gözü ile değil suça sürüklenen çocuk gözü ile bakılarak çocuklara yönelik eğitim ve sağlık tedbiri kararları alınmalıdır. Akranlar arası cinsel suçlarda 3-5 yaş arasında bir yaş farkı olup olmamasına göre yasal düzenleme yapılmalıdır. Akranlar arasındaki ilişkiler bir an önce Avrupa Konseyi Sözleşmesi gereğince ceza hukukunun konusu olmaktan çıkartılmalıdır. Çocuk Hakları Sözleşmesi ve çocuk adaletine ilişkin prensipler dikkate alınarak çocuklara ceza yerine her durumda önceliğin eğitim, tedavi, meslek edindirme, çocuğa ya da aileye rehberlik hizmeti gibi alternatif tedbirler alınması uygun olacaktır.

Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 09.04.2018 Tarihli Yasa Tasarısı’nda; cinsel şiddet faillerinin ayakta ya da yatarak cinsel isteğin ilaçla baskılanmasına yönelik tedbire tabi tutulmasına uzman raporu üzerine hakim tarafından karar verilebileceği belirtilmektedir. Daha önce yasanın 108. maddesinde yer alan ve yönetmelikle de düzenlenen hükümlülerin cinsel isteğinin azaltılması amacıyla ilaç verilmesi “tedavi” kavramı kullanılmadan yeniden belirtilmiştir.  Araştırmalar; hayvanların aksine insanlarda cinsel saldırı eylemleri ile hormon seviyeleri arasında doğrudan bir ilişki kurmamaktadır.

Bilindiği gibi Türkiye Psikiyatri Derneği’nin itirazı ile Danıştay tarafından “tedavi”den ne anlaşılması gerektiğinin açıkça düzenlenmediği” gerekçesiyle kastrasyon uygulamasını düzenleyen Yönetmeliğin yürütmesi durdurulmuştu. Hükümlülerin “cinsel isteği azaltan ilaçlar alması” konusunda yapılan düzenleme bu kez “tıbbi gereklilik” koşuluna bırakılmış olması olumlu bir gelişme olsa da yine kişilerin onamı konusuna açıklık getirmemiştir. Bilindiği gibi, hükümlünün onamı alınmadan yapılacak herhangi bir tıbbi girişim Türkiye’nin iç hukukuna yansıyan uluslararası sözleşmelerden İstanbul Protokolü’ne,  Uluslararası Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve Anayasa’nın 17. maddesine aykırıdır. Dahası Dünya Tabipler Birliği Uluslararası Tıbbi Etik Kuralları, Dünya Tabipler Birliği Hasta Hakları Bildirgesi, Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair 1219 sayılı Kanun, Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları ve Hasta Hakları Yönetmeliği hekimleri böyle bir girişimden alıkoymaktadır.

Çocukların maruz bırakıldıkları şiddetin önlenmesine yönelik beklenen kısa, orta ve uzun erimli programlar yerine cezaların arttırılmasına odaklanan yaklaşımlar uzun vadede umut verici gözükmemektedir. Yıllardır süren ve kamuoyunun da yakından izlediği çocuğa ve kadına yönelik şiddet suçlarına ilişkin yargılama sonuçları, yasa uygulayıcıların ağır cezaları yersiz bulduğunu ve uygulamaktan kaçındığını göstermektedir.

TCK’da 28.06.2014 tarihinde yapılan değişiklikle beden ve ruh sağlığında bozulma kavramının ağırlaştırıcı unsur olmaktan çıkarılmasından sonra cinsel suçlara maruz kalanların değerlendirildiği merkezlerde ruhsal değerlendirmelerin hiç yapılmamasına neden olmuştur. Kişilerin savcılıklar ve mahkemeler tarafından sadece fiziksel muayenesine ait isteklerde bulunulması veya fiziksel olarak zarar görmeyen kişilerin muayeneye dahi gönderilmemesi nedeni ile cinsel şiddet olgularına tanı koydurucu rapor düzenlenememekte ve değerlendirme sadece adli soruşturma ile yapılmak durumunda kalınmaktadır. Bu nedenle gerek erişkinlerin gerekse çocukların cinsel şiddete uğradıkları durumlarda mutlaka ruhsal değerlendirmesinin yapılmasını zorunlu hale getirecek düzenlemeler yapılmalıdır. Ruhsal değerlendirme yapılmaması cinsel şiddete uğrayan kişilerin ruhsal sorunlarına tıbbi destek almasını da önemli derecede azaltan bir durum olup ciddi bir halk sağlığı sorununa neden olabilmektedir.

Cinsel suçlarla ilgili yasal düzenlemelerin politik malzeme yapılmadan, tüm siyasi partiler tarafından ortak bir anlayışla düzenlenmesi, cinsel suçlara maruz kalan kişilere yönelik suçlayıcı yaklaşımlara engel olunması, cinsel suçların tamamen cinsel şiddet uygulayan kişiden kaynaklandığının topluma anlatılabilmesi gerekir.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı hakkında Kanun’da yer alan faillerin çocuklarla ilgili işlerde çalışamayacağı yönündeki tedbirler korunmuş olsa da buna ilişkin bir izlem sisteminin oluşturulması ivedilikle sağlanmalıdır.

Sonuç olarak;

  • Çocuk kavramı ve çocuklara yönelik cinsel istismar, uluslararası sözleşmeler ışığında tanımlanmalı,
  • Cinsel istismar 18 yaşından küçüklere yönelik her tür cinsel davranışı kapsayacak biçimde düzenlenmeli,
  • Ensest ayrı bir suç olarak düzenlenmeli,
  • Erken yaşta “evlendirilme” cinsel istismar suçu kapsamında düzenlenmeli, Medeni Kanundaki evlilik yaşı “18 yaşını doldurmuş olmak” şeklinde düzenlenmeli
  • Rızaya dayalı cinsel ilişki sadece akranlar arasında kabul edilmeli,
  • Riskli cinsel davranışlara karşı gençleri aydınlatacak, cinsel sağlık ve üreme sağlığı konularında danışmanlık verecek bir destek sistemi olarak Sağlık Bakanlığı bünyesinde her ilde “Gençlik Danışma Merkezleri” kurulmalı,
  • Cinsel şiddete maruz bırakılanın esenlikle yaşamını sürdürmesini sağlayacak gerekli tedavi ve rehabilitasyon desteği sağlamalı,
  • Cinsel şiddet olgularının büyük bir kısmında fiziksel bulgu oluşmaması veya bulguların iyileşmesi nedeni ile delil niteliğindeki raporlarda “tanı koyma” açısından ruhsal değerlendirme büyük bir önem taşımaktadır. Yasal düzenlemelere ruhsal değerlendirmenin yapılması gerektiğine dair vurgu yapılmalı veya Yönetmeliklerle bu duruma çözüm bulunmalı,
  • Sağlık çalışanları ceza infazcısı konumunda bırakılmamalı,
  • Kanunlar ve yönetmelikler düzenlenirken konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarından destek alınmalıdır.

Adli Tıp Uzmanları Derneği

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu

Paylaş